SAVAŞ HUKUKU
Savaş ” bir toplumun, bir ulusun veya devletler topluluğunun isteklerini diğer bir ulus ve devletler topluluğuna zorla kabul ettirmek amacıyla giriştikleri bir mücadele” şeklinde tanımlanmaktadır. Savaşlar genellikle dini, milli, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirilir. Savaşların yıkıcı etkileri illaki olur ve sivil hal bu süreçte en çok zararı alır. Tarihte örneklerini gördüğümüz gibi soykırım, esir alınanlara yapılan çeşitli işkenceler, kadın ve çocuk ayrımının yapılmayarak zarara uğratılmaları insanın ne kadar vahşileşebileceğini göstermektedir. Savaşların da bir sınırı ve ahlakı olması gerektiği düşüncesiyle bir hukuk dalı oluşturulmuştur. Savaşı girişmek için kabul edilebilir gerekçelerin ve savaş sırasında sergilenen davranışların sınırını belirleyen hukuk dalı savaş hukuku olarak adlandırılır. Savaş hukuku, silahlı çatışma derecesine ulaşmayan sokak hareketleri, terörizm, eşkıyalık, iç gerginlikler ve karışıklıklar gibi uluslararası hukukun ihlal edilmemesi gerektiğini vurgular. Bu hukukun temel amaçları, savaşın insan ve mal kayıplarını minimize etmek, insan haklarını korumak ve savaşın etkilerini sınırlamaktır. Bu bağlamda karşımıza 3 ilke çıkar:
Askeri Gereklilik İlkesi: Savaş sırasında askeri hareketlerin askeri amaçlarla sınırlı olması gerektiğini vurgular. Savaşan taraflar, sivil nüfusa veya sivil altyapıya gereksiz zarar vermemeye ve sivilleri korumaya özel önem vermelidir.
Gereksiz Acı Ve İstismarın Önlenmesi İlkesi: Savaşın yürütülmesi sırasında, düşmanın eline geçen esirler, yaralılar ve sivil halk insanca muamele görmelidir. Kötü muamele, işkence veya insanlık dışı davranışlar kabul edilemez.
Orantılılık İlkesi: Silahlı kuvvet kullanımının orantılı olmasını gerektirir. Savaşan taraflar, hedeflerine ulaşmak için gereken askeri hareketle orantısız zarara yol açmamalıdır.
KUVVET KULLANMA YASAĞI
Uluslararası toplum çok dinamik bir yapıya sahiptir. Devamlı şiddet ve savaşa eğilim vardır. Birleşmiş Milletler örgütü, bu olumsuz durumu bir nebze engelleyebilmek için, uluslararası hukuka “kuvvet kullanma yasağı” adı altında çok önemli bir ilke kazandırmıştır. Bu ilke silahlı güce başvurma konusunda bir temel düzenleme olarak kabul edilir. BM andlaşmasında kullanılan bu terim, savaş sözcüğünü karşılamıştır. Bu ilkenin tarihini inceleyecek olursak ilk kabulü 1925 tarihinde Ren Misakı ile ve birçok devlet arasında ise 1928 tarihinde imzalanan Briand-Kellogg Paktı ile gerçekleştirilmiştir. Ancak söz konusu antlaşmalar uluslararası barışı korumakta yetersiz kaldıklarından ve evrensel nitelik taşımadıklarından dolayı, kuvvet kullanmanın uluslararası ilişkilerde evrensel düzeyde yasaklanması BM Antlaşması ile gerçekleştiği kabul edilmektedir. Ancak uygulamaya bakıldığında, söz konusu yasağın tam olarak hayata geçirilmediği görülmektedir.
SAVAŞ SUÇLARI
- Adam öldürme, kötü muamelede bulunma veya işgal edilmiş ülke nüfusunu zorla çalıştırma veya bireyleri başka bir amaç için bir yerden başka bir yere zorunlu göçe tabi tutmak.
- Savaş tutsaklarına kötü muamelelerde bulunmak veya onları öldürmek.
- Savaş esnasında ele geçirilen rehineleri öldürmek.
- İşgal edilmiş ülkenin özel veya kamu mallarını yağmalamak.
- Askeri operasyonlar açısından gerekli olmayan bir biçimde ve haksız olarak köy ve kentleri tahrip etmek veya yıkmak.
SAVAŞIN ÖNLENMESİ
Savaş Hukukunda daha insancıl sonuçlar için bazı kısıtlamalara gidilmiştir. Savaşın önlenmesi, birincil hedeflerden biridir. Diplomatik çözüm yolları, barış görüşmeleri ve uluslararası anlaşmalar bu bağlamda sayılabilir. Bunlar hem savaşın ağır sonuçlarını hafifletmeyi hem de daha çözüm yanlısı bir yaklaşımı içerir. Anlaşmazlıkları kısa yollarla çözüme kavuşturmak hem ağır sonuçların önüne geçer hem de psikolojik ve ekonomik etkileri azaltır. Bu sebeple ulusların barış yanlısı olmaları savaşları azaltacaktır.
İkincil olarak sivil nüfus ve sivil altyapının korunması, savaşan tarafların sorumlulukları arasında yer alır. Savaşan devletler ile tarafsız devletler arasındaki ilişkilere yönelik kısıtlamalar, tarafsızlık ilkesini koruma amacını taşır. Tarafsız devletin çatışmalara karışmaması teşvik edilir. Bu şekilde iki bölge arası savaşın bir dünya savaşı haline dönüşmemesi sağlanabilir. Son olarak ise bağımsızlık ilkesi gereğince savaşın yürütülmesi sırasında bir devletin iç işlerine müdahele edilmemesi vurgulanır. Savaşan devletler arasında karşılıklı saygı ve bağımsızlık ilkesine saygı duyulması esastır.
SAVAŞIN YIKICI ETKİLERİ İÇİN YAPILAN SÖZLEŞMELER
Savaşın etkisi artık savaşan ülkelerin bütününü kapsamı içine almaya başlamıştır. Savaşın önüne geçilemeyince, onun olumsuz etkilerinin hafifletilmesi amacıyla birtakım sözleşmeler imzalanmaya başlanmıştır. Bunları 2. Dünya Savaşı öncesinde yapılanlar olarak sıralarsak ;
-1856 Paris Deklarasyonu (deniz savaşına ilişkin hükümleri içerir.)
-1864-1949 Cenevre Sözleşmeleri (savaş esnasında yaralanan askerlerin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin hükümler içerir.)
-1868 Saint-Petersburg Sözleşmesi (savaşlarda patlayıcı ve yangın çıkarıcı maddelerin kullanılmasının yasaklanmasına ilişkin hükümler içerir.)
-1871 Washington Antlaşması (tarafsız devletlerin savaş zamanındaki yükümlülüklerini içerir.)
-1899 La Haye Sözleşmesi (kara savaşına ilişkin hükümler içerir.)
1919 Cenevre Sözleşmeleri, harp sırasında harp felâketlerine herhangi bir şekidle maruz kalan insanların, şeref ve haysiyetlerinin ve haklarının korunmasını sağlyan dört mühim Milletlerarası antlaşmasınnı Cenevre diplomatik konferansı tarafından 1949 tarihinde kabul olmasıdır. Cenevre sözleşmeleri ya da Cenevre konvansiyonları, İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılmış dört antlaşmadır. Uluslararası hukukta insan hakları üzerine yapılmış önemli sözleşmelerdendir ve birçok yerde standartları belirler. 1859 yılında Solferino Savaşı’nda yaşanan vahşete şahit olarak etkilenen Jean Henry Dunan’ın çabaları sonucunda oluşmuştur.
Sözleşmeler ve konuları şu şekildedir:
Birinci Cenevre Sözleşmesi harp hâlindeki silahlı kuvvetlerin hasta ve yaralılarının vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşmesidir.
İkinci Cenevre Sözleşmesi silahlı kuvvetlerin denizdeki hasta, yaralı ve kazazedelerinin vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşmedir.
Üçüncü Cenevre Sözleşmesi harp esirlerine yapılacak muameleye ilişkin sözleşmedir.
Dördüncü Cenevre Sözleşmesi harp zamanında sivillerin korunmasına ilişkin sözleşmedir.
KIZILHAÇ KOMİTESİ
1864’ten 1949’a kadar 4 Cenevre Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşmeler savaş meydanındaki yaralıların tedavi tüzüğünü belirlemekte ve gerek savaş gerekse de barış dönemlerinde ICRC’nin aktivitelerini kapsamaktadır. Cenevre Sözleşmeleriyle kurulan bir insani yardım kuruluşu olarak Uluslararası Kızılhaç Komitesi (International Committee of the Red Cross) taraf devletlerin imzası ile uluslararası ve iç çatışmalarda kurbanları korumak için yetki almıştır. Kurbanlar savaş yaralıları, esirler, mülteciler, siviller ve diğer muharebe dışı zarar görenler olarak sayılabilir. Kurum üç kez Nobel Barış Ödülü (1917, 1944, 1963) kazanmıştır. O günden bu yana dünyanın en büyük insani örgütü olarak gelişen Kızılhaç iki ana uluslararası örgütü ve 186 ülkede faaliyet sürdüren ulusal dernekleriyle tüm dünyada milyonlarca insana yardım sunmaktadır. Misyonu insan yaşamı ve onurunu korumak ve tüm dünyada savaş ile iç çatışma kurbanlarına yardım etmektir.
Cenevre Sözleşmeleri ile birlikte iki sözleşmeden oluşan Lahet Sözleşmeleri, savaş ve savaş döneminde işlenen suçlarla ilgili düzenlenmiş ilk laik uluslararası dokümanlar arasındadırlar. Bu belgelerle, savaşanların hak ve yükümlülükleri kodifiye edilmiş, bazı silah ve maddelerin kullanımı yasaklanmış ve savaşan ile savaşmayan devletler arasındaki ayrım belirilmiştir.
ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ
2. Dünya Savaşı sonrasında savaş suçlarına karşı alınan önlemleri hızlandıran birkaç durumu görebiliyoruz. Nazilerin, Alman Musevi nüfusa karşı yürüttüğü geniş soykırım kampanyası ve diğer savaş suçları kapsamına girmeyen insanlık dışı eylemler, uluslararası alanda “insanlığa karşı suçlar” kavramının ortaya çıkmasına neden oldu. Yine, Japonların, Uzak-Doğuda işledikleri savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar, uluslararası kamuoyunda tepki topladı. Uluslararası kamuoyunun bu tepkisi müttefik devletlerin 1. Dünya Savaşındaki tutumlarını gözden geçirmelerini gerektirdi. 1. Dünya Savaşından sonra ABD’nin uluslararası yargıya koyduğu çekincelere karşın, 2. Dünya Savaşından sonra Nazi liderlerinin uluslararası bir mahkemede yargılanması düşüncesi ABD tarafından savunuldu. Bu gelişme sayesinde, Müttefik devletler arasında uluslararası ceza mahkemelerinin kurulmasına ilişkin görüş birliği sağlandı ve 1945 yılında Nuremberg Askeri Uluslararası Ceza Mahkemesi kuruldu. Kuruluş belgesi Roma statüsü olan savaş suçları insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası bir mahkemedir. 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaa başlamıştır. Mahkeme binası “Ev Sahipliği Anlaşması” yaptığı Hollanda’nın Lahey kentinde bulunmaktadır. Mahkemeye 124 ülke taraf olmuştur. Uluslararası Ceza Mahkemesi yargılamasında, suçun faili eğer kendi uyruğunda olduğu devletin yargılamasın tabi olmuşsa, bu durumda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ikinci kez yargılanması söz konusu olmayacaktır. Bunun sebebi ise; bir kişi bir suç için iki kez yargılanmaz ( non bis in idem ilkesi).
İnsancıl hukuk kapsamındaki kimi suçları kovuşturan ve 20. yüzyılın sonlarında kurulup 21. yüzyılda uluslararası insancıl hukukun egemenliğine katkı yapan mahkemedir. Mahkemenin yargı yetkisine giren soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun yeryüzünde işlenmiş en ciddi suçlar olduğu ve bu suçların gerçekte dünyanın barış, güvenlik ve esenliğini tehdit eden eylemler olduğu, Roma Statüsü’nün Dibace bölümünde de ifade edilmektedir.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
Birleşmiş Milletler, 1945’te 2. Dünya Savaşı bitiminde savaşın galibi devlet tarafından ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla oluşturulmuştur. Dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak temel amaçlarındandır. Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımının evrensel düzeyde yasaklandığı ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşmasıdır.
SONUÇ
Baktığımızda uluslararası şiddetin kısıtlanması ya da yasaklanması olmasa bile düzenlenmesi düşüncesi oldukça eskilere dayanmaktadır. Bu konuda Roma İmparatorluğundan başlayarak Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün kurulmasına kadar tarih boyunca şiddeti sınırlamak adına birçok adım atılmıştır. Söz konusu adımların başarı düzeyi tartışmaya açık olsa da, toplumların nihai amacı “küresel barışı” sağlamak olmuş ve bunu sağlayabilmek için verilen mücadeleler gün geçtikçe artmıştır. Bu da bize hala bir umut ışığı olduğunu gösterse de uygulamaya bakıldığında tüm sözleşmeler yetersiz kalmaktadır. Savaşın psikolojik, fiziksel, toplumsal etkilerinin azaltılması için çeşitli önlemler alınmalı, kadın ve çocukların can güvenliği unutulmamalıdır. Hiçbir mücadele masum insanların önünde değildir. Savaş etik ilkeleri insanlık için bir temel oluştururken vicdanımızın varlığını da yansıtır. İnsanlığın unutulmadığı, daha aydın, mutlu barışçık bir gelecek için öncelikle biz gençler farkındalık kazanmalı sonra çevremizi bilgilendirmeliyiz. Her zaman savaşın yıkım getireceğini, masum insanların bedeller ödeyeceğini unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Piyanist filminden bir alıntıyla yazımı tamamlamak isterim. “İnsanların öldüğü hiçbir dava adil değildir. Biris barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi…”
Saliha ÇINAROĞLU
KAYNAKÇA
https://www.kandemir.av.tr/uluslararasi-savas-hukuku/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sava%C5%9F_hukuku
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cenevre_Antla%C5%9Fmas%C4%B1
https://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_K%C4%B1z%C4%B1lha%C3%A7_Komitesi
https://www.redcross.org.cy/tr/about-us/international-red-cross
https://www.hukukpolitik.com.tr/2016/05/06/uluslararasi-ceza-mahkemelerinde-savas-suclari/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_Ceza_Mahkemesi
https://hukukif.com/kuvvet-kullanma-yasagi/
https://veratercume.com/lahey-sozlesmesi-nedir/
https://www.jurix.com.tr/article/22626
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/84536
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/208277
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/638203
PAZARCI Hüseyn; Uluslararası Hukuk, Ankara, Turhan Kitabevi, 2007, s. 510
PAZARCI, Hüseyin; Uluslararası Hukuk, Ankara 2010, s. 517